Brad Pitt ile başrolleri paylaştığı Dövüş Kulübü (Fight Club) filmi ile büyük bir çıkış yakalayan Edward Norton, 1996'da Richard Gere ile birlikte rol aldığı Primal Fear filmiyle başladığı sinema kariyerine onlarca başarılı film sığdırdı. American History X, Büyük Budapeşte Oteli, Birdman gibi sinema tarihine geçen yapımlarda rol alan başarılı oyuncu bugün 53 yaşına giriyor. İşte Edward Norton'ın en beğenilen 15 filmi...
1969 yılında Michael Caine’in başrolü canlandırdığı, Peter Collinson yapımı filmin 2003'te yeniden çevrimi olan İtalyan İşi, kendi alanında kariyer sahibi diye nitelendirilebilecek bir suçlu olan Charlie Croker’ın liderliğindeki bir soyguncu çetesinin macerasını konu alıyor.
Filmin kahramanı olan Bruce Banner, üzerinde çalıştığı projeye fazlasıyla önem veren bir bilim insanıdır. Mevcut tüm hücrelerini zehirlemekte olan gama radyasyonuna karşı savaş açmıştır. Bu savaş dahilinde karşı bir kült geliştirmenin peşindedir. Kendi içinde dizginleyemediği bir öfkeyi saçan gücü serbest bırakmaya çalışır. Bu gücün adı Hulk’tır.
Sophia aristokrat bir ailenin kızı olarak, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim’a aşık olur. Üstelik aşkı karşılıklıdır. Bu ikili, birbirlerine hissettiklerinden ötürü tepki alırlar. Öyle ki aşkına yasak bile getirilen Eisenheim, ülkeyi terk eder. Dünyayı dolaşacaktır. Aradan on beş yıl geçtikten sonra ülkesine bir illüzyonist olarak geri döner.
Meksikalı ressam Frida Kahlo'nun (Salma Hayek) hayatını anlatan filmde Edward Norton küçük bir rol üstlenmesiyle biraz şaşırtsa da oyunculuğuyla seyircinin aklında kaldı. Norton, filmde eski ABD Başkan Yardımcısı Nelson Rockefeller'ı canlandırdı.
Mike, hukuk fakültesi öğrencisidir. Kumar tutkunu olan yakın arkadaşı Worm un hapisten çıktığında, geçmişte verdiği sözleri unutup, yeniden poker dünyasının büyülü havasına kapıldığını görür. Bundan sonra Mike arkadaşının hatrı için tekrar poker masalarına dönmek ya da kendi hayatına devam etmek arasında büyük bir ikilem yaşamaya başlar.
NYC adlı caz barı işleten Nick Wells öte yandan son derece yetkin bir hırsızdır. İki farklı hayata sahip olan bu adam artık hırsızlık işlerini bırakıp tüm zamanını caz kulübüne ayırıp sevgilisiyle evlenmeyi planlamaktadır. Ancak ortağı Max'ten aldığı teklif son derece cazip gelir. Son kez bir soyguna karışmayı kabul eden Nick Wells son derece değerli bir antik asayı ele geçirmeye çalışacaktır.
Film, 1950'li yılların New York'unda, Lionel Essrog isimli bir dedektifin hikayesini anlatıyor.
Ortaçağ’da Kudüs’te geçen tarihi aksiyon filminde, Balian adında genç bir adam aslen demircilik yapmaktadır. Ailesini kaybetmiştir ve kader onun için bambaşka bir plan hazırlamaktadır. O yakında şövalye olacaktır. Ardından aşk kapıyı çalacak ve yüreğine ateş düşecektir. Bir prensese gönül verecektir. 100 yıl önce Kudüs’ü kuşatan Haçlılar’ın kaderini ise en baştan bu şövalye belirleyecektir.
2012 Cannes Film Festivali'nin açılış filmi olan yapım, küçük bir kasabadan kaçan genç aşıkları ve onları bulmak için seferber olan kasaba halkının maceralarını anlatıyor.
Hustler dergisinin sahibi Larry Flynt’ın hayat hikayesini anlatan film, güçlü ve zengin bir adamın çöküşünü anlatıyor. Larry Flynt’ın gerçek yaşamından sinemaya uyarlanan Milos Forman imzalı film, iki dalda Oscar adayı oldu. Edward Norton, filmde Flynt’ın avukatı Alan Isaacman rolünde.
20. yüzyılın başlarında iki savaş arasındaki dönemde geçen hikayede, Avrupa'nın hayali Zubrowka şehrinde bulunan Büyük Budapeşte Oteli'nin ihtişamlı dönemine tanık oluyoruz. Gustave H, otelin işleyişini büyük bir profesyonellikle idare eden, müşterilerini dahi en ince ayrıntılarına kadar tanıyan bir konsiyerj görevlisidir. Bir gün otele bellboy ve komi görevlisi olarak Zero Mustafa adında genç bir adam gelir ve kısa zamanda aralarında yakın bir arkadaşlık başlar. İkili birbirlerinin sırdaşı olurken yaşadıkları şehir de büyük bir savaşa doğru sürüklenmektedir.
David Fincher'ın kısa sürede kült mertebesine erişen filmi hala popülerliğini koruyor. Edward Norton'ın Brad Pitt ile başrolleri paylaştığı filmde Jack, hayatın sıradanlığına kapılmış bir sigorta memurudur. Uzun bir süredir 'insomnia' yani uykusuzluk hastalığından şikayetçidir. Kendi psikolojik sıkıntılarından kurtulabilmek adına grup terapilerine katılmaktadır. Terapiler esnasında Marla adında bir kızla tanışır. Bir süre sonra da hayatını değiştirecek olan Tyler Durden ile... Durden, Jack'in ulaşmak istediği tüm hedeflere ulaşmış olan bir adamdır ve Jack'i asla hakkında konuşulmaması gereken bir organizasyon olan 'Dövüş Kulübü' ile tanıştıracaktır.
Edward Norton'a Oscar'da Yardımcı Erkek Oyuncu adaylığı getiren filmde, tanınmış bir psikoposun öldürülmesi, büyük bir yankı uyandırır. Bu cinayet sırasında olay yerinden kaçmakta olan Aaron, görgü tanıkları tarafından suçlu olarak ilan edilir ve suçu işlediğin neredeyse kesinleşmiştir. Son derece prestijli bir avukat olan Martin Vail, ise olayların bu şekilde geliştiğinden tam olarak değildir ve Aaron'ı savunma görevini üstlenir. Aaron'ın suçluluğu o derece nettir ki Vail'in bu göreve atanması beyhude bir uğraş olarak addedilir. Ancak kısa bir süre sonra davanın seyri tam anlamıyla değişir.
Kara komedi türündeki filmde, bir dönemin 'Birdman' adlı süper kahraman filmleri serisiyle ünlenen oyuncusu Riggan, Broadway'de kendi yönettiği ve başrolünde yer aldığı bir oyunun son hazırlıklarını yapmaktadır. Ancak provalar esnasında oyunculardan biri beklenmedik bir biçimde yaralanır ve yerinin acil olarak doldurulması gerekir. Lesley ve onun en yakın arkadaşı olan Jake'in önerisiyle bir zamanların gözde yıldızı olan Mike Shiner ile anlaşılır. Riggan sahneye çıkma hazırlıkları yaparken en başta Mike Shiner ardından ise oyuncu olan sevgilisi Laura, kişisel asistanlığını yürüten kızı Sam ve mükemmeliyetçi eski karısı Sylvia baş etmek durumunda kalır. Riggan kendine yeniden prestij kazandırmasını beklediği bu oyunu, beklentilerin aksine olumlu tepkiler kazanması için elinden geleni yapacaktır.
Yönetmen Tony Kaye’nin oldukça ses getiren bu ilk uzun metraj filminde, öldürülen babasının intikamını almaya çalışan bir gencin hikayesi anlatılıyor. Babasının uyuşturucu satıcısı bir zenci tarafından öldürülmesinden sonra Derek faşist bir çetenin önemli bir üyesi haline gelmiştir. Babasının ölümünün intikamını bu örgütün, kendileri gibi olmayanlara karşı yaptığı saldırılar ve tacizlerle almaya çalışan Derek, bir gün, arabasını çalmaya çalışan iki zenciyi öldürür ve hapse girer. Bu süreçte küçük kardeşi Danny de ağabeyinin izinden gitmeyi seçer. Derek hapiste geçirdiği süre boyunca bambaşka bir adam olmuş, yaptığı hatalardan pişmanlık duymuştur. Artık bir “dazlak” değildir ve tek amacı kardeşini bu yanlış yoldan geri döndürmeye çalışmak olacaktır.